3 Eylül 2009 Perşembe
mor olmanın alışılmaz maviliği
30 Haziran 2008 Pazartesi
yer itimi
benim gibi hiç bir şey için çabalamadan hoyratça yaşamaya çalışan bir insanın düzgün bir hayatının olmasıysa bir tesadüf olmamalı, gereksinmediğim her şeyi verdi hayat şu ana kadar ve vermeye devam ediyor, tam bıraktığım anda hep bir sürpriz oluyor bir şekilde, neredeyse ölümsüz olduğuma bile inanmaya başlayacağım
hayat beni hayatta tutmak için elinden geleni yapıyor korkarım, gereksinmediğim her şeye sahibim ve bu beni hasta ediyor, bu işin içinde bir bokluk var ve elbet bu verdiklerinin hesabını soracaktır bir gün hayat ama ben o bedeli ödemeyi hiç mi hiç düşünmüyorum bebeğim
kusmak istiyorum.
bağırsaklarım ağzımdan çıkana kadar kusmak istiyorum
sonra litrelerce süt içip yeniden kusmak istiyorum
günlerce günlerce günlerce yorgunluktan bayılana kadar
ayıldıktan sonra devam etmek istiyorum kaldığım yerden
tekrar bayılana kadar
akvaryumdaki canlı bir balığı bir bardak suyla yutup
bir kaç dakika içinde canlı olarak kıçımdan çıkarabilene kadar
oysa bunun hiç bir faydası olmayacağını biliyorum
zihnimdeki hastalıklı bölgelerin hep orada olacağını biliyorum
bana açlıktan sefaletten işkenceden ölümcül hastalıklardan savaşlardan asla kapanmayan yaralardan bahsetme
die by the sword ansızın ama unutma tomorrow never dies
ne gerek vardı bunca safsataya sırf hayatta kalmak için
hayat beni hayatta tutmak için elinden geleni yapıyor korkarım...
bense diyojene, otistiklere, spastiklere, otlara, ağaçlara, taşlara, saksı çiçeklerine, el değmemiş sahillere, o sahillerdeki kum tanelerine, o kum tanelerine uzanmış ölü deniz yıldızlarına, pathfindera, galileo uydusuna, kara deliklere, vatozlara, mercanlara, statik elektrikle yüklü bir atomun negatif iyonlarına, uç uç böceklerine, teddye, yağmur bulutlarına, yıldırımlara, bira kabarcıklarına, amiplere, soğuk havaya, dünyanın dönerken çıkardığı uğultuya ve ölülere özeniyorum
gökkuşağındaki siyah rengim ben
doğanın inkar ettiği
hayat beni hayatta tutmak için elinden geleni yapıyor
fizik kurallarının taaa...
not:
yirminci yüzyıl yeraltı edebiyatından edepsiz bir fıkra örneğidir
güldürmek için yazılmıştır
hamilelik döneminde fetüsde kalıcı hasara neden olabilir
beklenmeyen bir etki görülmediği takdirde tekrar deneyiniz
23 Mayıs 2008 Cuma
bitmeyen ilkellik! arzusu...
duyduğun sesler böğüren insanlardır
kediler miyavlar...
köpekler havlar...
insanlar...
kediler
iyi ki konuşmayı unutup miyavlamayı öğrenmişiz demişler midir
köpekler
neydi o be vır vır vır die düşünmüşler midir
bitkilerin kendi içlerindeki huzura ermeleri kaç bin yıl sürmüştür...
23 Nisan 2008 Çarşamba
kendi kendine nişan alan bir sniper idim savaşın kenarında
artık bana inanmadığını söyle artık
çünkü ben uzun zamandır söyleyemiyorum sana nasıl da inanmadığımı
nasıl da yalandan güldüğümü
nasıl da sıkıldığımı dinlerken
bana
artık bütün bu saçmalıktan bıktığını söyle
çünkü ben bıktım her sabah tenime işlemiş aynı pislikle uyanmaktan
ışıl ışıl güneşin içimi umut dolduruyormuş gibi yapmasından
aynı hayalleri tekrar tekrar kurmaktan
bana...
artık beni sevmediğini itiraf et!
adrian...adrian...
7 Nisan 2008 Pazartesi
(dis)infected with AlcohoL
hiç durmadan günlerce yağmur yağsın isterdim dünyanın heryerinde
herşey altüst olsun
hiç durmadan birileri üzülsün üzülsün...
artık kimse bir şemsiyeye ihtiyaç duymasın mesela
gökgürültüsünden ninnilerimiz olsun
bütün dünya bütün insanlık bütün ruhlar temizlensin
artık sona yaklaştım gibi cümleler kurmak istemiyorum
ben sondan geçtim...
ama her yanıma batıp duran hayal kırıklıkları içindeyim
ne zaman birini çeksem etimden kanar kanar...
sondan geçip birşey bulamayınca başa dönmek...
bu nasıl bir felaket
bitmeyen bir düşün içinde uyanamamak
ya da bir türlü rahat bir uyku uyumadan günlerce uyanık dolanmak
ne fark eder ki
gerçek ile hayal arasında
ne bir duvar ne bir ince çizgi ne de ağırlaşan göz kapakları var
hangi rüya yeterince gerçek değildi ki
ya da yaşanmış hangi anı artık bir hayal
etini hissediyor olman neyi değiştirir...
hiç durmadan günlerce yağmur yağsın isterdim dünyanın heryerinde
bütün zihinler bütün bedenler bütün toprak uyuşsun
ve bir daha uyanmasın...
18 Aralık 2007 Salı
edebi ölçüzülüğün edepsiz komedyası
iyi geceler
nerede, ne yapıyor olursanız olun aslında her an aklınızda başka düşünceler yok mu sizin de...
20 Kasım 2007 Salı
çapraz sosyal evren
çapraz ateş arasında kalmış bir kurbanın en depresif anıdır birden bütün seslerin susması. o an av ve avcı arasındaki ilişki, dünyayı güneşin yörüngesinde tutmaya çalışan hayali bir çelik halatınki kadar gergin ve kırılgandır. herhangi bir canlının ömrüyle kıyaslanabilecek bir süresi de olamaz o anın.
düşman belirsizdir belki ama birilerinin düşmanı olmak kaçınılmazdır
çünkü hayat düpedüz bir savaştır.
maymunların en kıdemlisi olmak birkaç fazla muzdan başka ne kazandırır ki baş maymuna.
işte ben tam bu seslerin sustuğu andayım şimdi
bütün hayatımı yönlendiren düşünsel akımlar ve bu akımlardan uydurduğum yeni akımlar ve bu yeni akımların içinde bulanan zihnimin kendi derinliğinde karaya vurmasıyla apaçık bir düzlükte çırılçıplak ortadayım
sesler sustu
ilk hangi yöne bakmam gerek bilmiyorum
bu an ne kadar sürer düşünemiyorum...
-----------------------------------------------------------
yine de her dinsizi ve her tanrı tanımazı da ayakta tutan bir takım inançsızlıklar vardır agnostisizme rağmen, ne de olsa kimse inanmasa bile bu umurunda olmaz aslında tanrının ve yeterli bir ölçüdür bu inanmamak için. tek kurtuluş kendinin tanrı olduğuna inanmasıdır daha da doğrusu bunu anlamasıdır insanın
işte ben tam bu inançların bittiği andayım şimdi
insanın tanrıya inanmamasından daha kötü olan,
insanın artık kendine inanmamasıdır
ben kendime olan inancımı yitirerek en büyük günahı işledim
sesler sustu
tanrısallık adım adım uzaklaşıyor
artık neye inanmam gerek bilmiyorum
inançsızlık...ölüm...huzur...deliriyor muyum...
-----------------------------------------------------------
evren kaosun içinde yükselen tabanı ve zirvesi belirsiz bir iskambil kulesidir ve insan kaosu tanımlayabilecek bir yapıya sahip değildir, bunu kabullenemeyecek kadar bencil ve isyankardır sadece, düzensizliğin sebebi kavrama yeteneği yada yeteneksizliğidir, aslında düzensizlik düzenli bir şekilde devam etmektedir kendince, evren bütün bu karmaşanın içinde sırf yıkılmaya müsait olduğu için kendi başına bir düzendir
atıl bir şekilde ne kadar yararlı olurum yada çabalarım ne kadar hasar verir ben bütün bunların ortasında sadece bir gözlemci olarak var olabilir miyim tepkimeden zamanla
sesler sustu
kaos başlangıç mı yoksa son mu bilmiyorum
süreç ileri mi geri mi anlamıyorum
her şey bittiğinde